Daha Mart ayının başında kredi derecelendirme kuruluşu Standard and Poors (S&P), Koronavirüs (Covid-19) salgınının küresel ekonomiye etkileri konusunda yaptığı değerlendirmelerde bu yıl birçok ülkenin resesyona gireceği ya da resesyona çok yakın bir büyüme göstereceğini öngördüğünü açıkladı. Önümüzdeki yıllarda tüm büyük güçler ekonomik sorunlar ve yıpranmış olan ülke itibarlarının onarılmasıyla uğraşacaklar. Koronavirüs en güçlü bildiğimiz ülkeleri bile hazırlıksız yakaladı. Başta sağlık boyutu olmak üzere sosyal ve ekonomik etkileri ile tarihe geçecek ve düzeni değiştirecek bir dönem yaşıyoruz. Görünen o ki artık birçok şey eskisi gibi olamayacak. Tarih bu defa bizi yazıyor. Bu durumun bilinmeyenleri çok, ancak öngörülerimiz de var. Kayıplar ülkelerin zafiyetlerini tüm çıplaklığıyla ortaya çıkartmaya devam edecek. Halkların hükümetler, sağlık kurumları, şirketler ve iş dünyası ile ilgili algısı yeniden şekillenecek. Barack Obama ABD Başkanı iken Beyaz Saray’da Ulusal Güvenlik Birimi’ne bağlı olarak çalışmakta olan ve halk sağlığının ulusal güvenlik ile bağlantılarını bilen değerli bilim insanlarından oluşan bir Salgınla Mücadele Timi (Pandemic Response Team) bulunuyordu. ABD Başkanı Donald Trump, Obama iktidarının kurduğu bu ekibi kendisi başa gelince dağıttı. Bu durumu bir gazeteci kendisine sorunca cevap veremedi. Kendi de cevabını sadece egosunda bulacağı bu davranışını sorguladı mı acaba?
İletişim
dünyasının küresel kriz mi yoksa kaos mu diye tartıştığı ve dünyanın savaştığı koronavirüs gerçeği ile markalar nasıl mücadele
edecek? Gerçek bir savaş var ve silah gözle görülmeyen bir virüs.
Elbette
önce insan gelir. Bunu unutmuş muyduk acaba? Önce hayatta kalmak ve sağlıklı olmak her
canlı için ilk sıradadır. Markalar ise ürettikleri ürün ve hizmetlerle insanın
yaşamını sürdürmesine yardımcı olan sistemin parçalarıdır.
Bugün iletişim dünyası yaşanan beklenmedik, ani
gelişen ve insanlığın müdahale etmekte zorlandığı durumun kriz mi kaos mu
olduğunu tartışıyor. İki durumda yapılacaklar farklı çünkü. Kaos evrenin düzene girmeden önce içinde
bulunduğu, biçimden ve düzenden yoksun, uyumsuz ve karmakarışık olan durumu
olarak açıklanıyor. Kriz ise bir organda birdenbire bir fizyolojik değişiklik
olması diye...
Ardından krizleri de getireceğini öngörerek kriz ve kaos iç içe geçmiş
diyemez miyiz bu duruma? Ya da art arda
geleceğini beklemek mantıklı değil mi? Şu an en büyük insan kaybının olduğu
ülkelerden biri olan İtalya’da döneminin en büyük Peyzaj Ressamı Leonardo Da
Vinci’nin görsel çözümleme tekniklerinden biri olan Sfumato Tekniği’ndeki gibi
düşünürsek eğer, hayatta belirsizlik ve paradokslar da vardır. Hiçbir şey kesin
çizgilerle net bir şekilde birbirinden ayrılmaz, her şey birbiriyle geçiş içindedir. Bilinmezlikler de vardır
yaşamda ve bazı olaylar bazen bazı şeyleri bizim hayal gücümüze bırakır.
Bilinmezlikleriyle bir kaos ve az bilinirlikleriyle de böyle bir kriz
durumunda markalar ne yapacak? Ani gelişen ve normale dönme süresi ne kadar
olacağı bilinmeyen bu durumda öncelikle çalışanlar dahil tüm paydaşlar iletişim
halinde kalabilmeli, bu ilk şart. Bunun için de teknoloji elimizin altında
hazır. Gelecek planları uzun vadeden önce kısa vadede olmalı. Yaşamış olduğumuz bu
durum önce insan dedirten bir savaş. Aslında Halkla İlişkiler de önce insan
diyerek yola çıkan bir disipline sahip. Değerleri de bunu söyler. Yakın
çalıştığı basın sektörünün de ilkeleri önce insanı korur ve etik ilkeleri buna yöneliktir. Halkla İlişkiler ürün ve
hizmetlerin insana uygunluğunu ve neden uygun olduğunu anlatır. Bu anlatımın
her aşamasında etik kurallar vardır. İşte bu yüzden Halkla İlişkiler önce
insanı korur. Elbette bu tanıma uygun olmayan örnekler pek çoktur. Ama kuram
bunu söyler. Bu etik de sektörün omurgasıdır aslında. Gün geçtikçe buna bazen
değil, her zaman uygun davrananlar ayakta kalabilecek. Sistem bunu kendi doğal
eleme yöntemiyle başaracak. Kural belli artık daha fazla “önce insan” diyeceğiz
hepimiz...
Pratikte bizler ofis dışında çalışmaya alışık bir meslek grubu
bireyleriyiz. Bir otelin balo salonundan, bir fuarın karşılama bankosundan, bir
spor sahası ortamından basın bülteni yazıp gönderdiğimiz olduğu gibi
şehirlerarası yolculuk esnasında da acil durumlarda müdahale edebilme ve
iletişim zinciri kurup sonuca ulaşma yeteneklerini geliştirmiş kişiler
olduğumuzu düşünüyorum. Yolculuk, toplantı vb. gibi farklı şeylere konsantre
olmuşken basından gelen bir telefon, acil yanıt alınması ya da öğle haberine
yetişmesi gereken bir basın bülteni yazılması gibi konuları düşününce ev
ortamında düzen kurmak ve online yapılan toplantılar bizim için zor
olmayacaktır. Dolayısıyla evden çalışmak
zor, gürültülü ortamlarda çalışmaya göre daha kolay bizim için.
Bu dönemde
iletişimciler neler yapmalı?
- Çalışanlar dahil tüm paydaşlarla düzenli iletişimi sağlamalı ve sürdürmeli. İletişim kesilmemeli.
- Teknolojinin sağladığı imkanlarla dijital ortamda kurulan çalışma düzeninin tüm olanaklarından faydalanılmalı.
- Uzun vadeden önce kısa vadeli plan yapılmalı. Örneğin önümüzdeki hafta planlanmalı...
- Markaların iç iletişimine yönelik çözümler sunulmalı ve içerikler geliştirilmeli.
- Her marka için bu döneme ait yeni bir iletişim planı oluşturulmalı. Planda çözümün bir parçası olabilmek de yer almalı.
- Markaların bir sorumluluğu da duyarlı olmak ve bütünün yararına davranabilmek. Şimdi tam da sosyal sorumluluk zamanı. Markanın çözümün bir parçası olabileceği, sürece katkı sağlayabileceği alanları keşfedilmeli. Ve bu döneme ait projeler geliştirilmeli. Bunun parçası olmak çalışanların da kurumlarına bağlılığını artıracaktır.
- Sosyal medyayı sorumluluk bilinciyle kullanmalı ve bu konuda tüm markaları dikkatle takip etmeli.
- Basın, düşüncenin sadece açıklanması yönünden değil, düşüncenin oluşturulması yönünden de önemli bir araçtır. Açıklanan düşüncelerin etkisiyle toplumda yeni düşüncelerin yaratılmasına katkı da sağlar. Dolayısıyla zincirin halkaları olarak her bir taraf insanlığın ve bütünün yararına olacak şekilde düşünüp davranma sorumluluğunda olmalı. Bu anlamda birlik içinde olmak bu dönemin yapılacakları arasında olmalı.
- Sektör olarak da dayanışma içinde olunmalı. Tüm bunları yaparken faydacı, olumsuzlukları fırsata çeviren yani çıkarcı planlar yapılmamalı.
- ‘Önce İnsan’ diyerek yola devam edilebilmeli… Hızlı gitmek istersek tek başına, daha uzağa gitmek istersek hep birlikte yol almalıyız...
Önümüzdeki yıllar bize şu an üzerinde çalışılan her
şeyi unutturan bu kaotik kriz sayesinde konuşulacakları ve yeniden dizayn edilmesi
gerekenleri, kapitalizmin saat gibi işlemesinin ihtiyacı olduğunda dünyayı kurtarmayacağını
da anlatıyor. Merkezine insanın oturtulduğu ve sistemlerin buna göre
şekillendirildiği düzene geçmek için zihniyetlerin de değişime geçmesi gerekiyor
ve yönetimlerin işleyişin her kademesine göre şekil alması zaman alacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder