12 Kasım 2021 Cuma

İletişim ve “Hayatın Hakkını Vermek”*

Hepimiz hayatımızı anlamlı hale getirebilmek için olağanüstü bir çaba gösteriyoruz. PERMA Kuramı’nın yaratıcısı Martin Seligman, 2011 yılında yayımlanan “Flourish” adlı kitabında anlamlı hayatın ancak 5 farklı boyutla gerçekleşebileceğini aktarıyor. Kitabında derinlikli olarak işlediği boyutları şöyle sıralıyor: Olumlu duygular (Positive emotions), Bağlanma (Engagement), İlişkiler (Relations), Anlam ve Amaç (Meaning), Başarılar (Achievement). Kitaplarını yakından takip ettiğim, derslerimde öğrencilerime aktardığım, içeriklerimi hazırlarken zaman zaman faydalandığım Prof. Dr. Acar Baltaş’ın eserlerinden biri olan “Hayatın Hakkını Vermek” adlı kitabında rastladım bu satırlara. Sanıyorum insanlık var olduğu sürece hayatın hakkını verebilmek konusu görece bir kavram olarak kalmayı sürdürecek ve yöntemleri hep tartışılacak. Ancak hayatı anlamlı hale getirmek ile hayatın hakkını vermek arasında doğrudan bir ilişki varlığını sürdürecek.

Her insanın hayata ilişkin beklentileri farklıdır. Kimisi kariyer basamaklarını hızla çıkmaya odaklanır, kimisi hayata kalıcı değerler kazandırmaya… Ama tüm odak noktaları, aynı çıkış kapısına açılır: “Hayata değer kazandırmak”.

Konuyu Citipr ve pr profesyoneli olarak ele aldığımızda, “Hayata değer kazandırmak” anlayışının kendini geliştirmek ile yakından ilişkisi olduğunu görüyoruz. Pozitif Psikoloji Hareketi’nin kurucularından Martin Seligman’ın PERMA Kuram’ı, tüm dayanak noktalarıyla bu konuda tam anlamıyla bir yol haritası sunuyor. Kendini geliştirme literatürünün en güçlü bilimsel kaynağına sahip olan bu kuram, bugün çok sayıda eğitim kurumunda bir model olarak da uygulanıyor.

İyilik halini tanımlayan 5 unsurun baş harflerinden oluşan PERMA Kuramı’nda P harfi olumlu duyguyu (positive emotion), E harfi yaşam meşguliyetini (engagement), R harfi ilişkiyi (relationships), M harfi anlamı (meaning), A harfi ise başarıyı (accomplishment) temsil ediyor. Seligman’a göre, bu 5 unsur bir araya gelerek sihirli bir değneğe ihtiyaç duyulmadan hayatı anlamlı hale dönüştürüyor. Kuramın ilişkiler boyutunda iletişimin devreye girmemesi elbette düşünülemez. Sağlıklı ve sürdürülebilir bir şekilde yürüttüğümüz Citipr ve pr iletişimi, ilişki koordinasyonunun sağlanması açısından da altın anahtar rolü üstleniyor. İşte bu altın anahtar da “Hayatın hakkkını vermek” yaklaşımının kapılarını aralıyor.

Prof. Dr. Baltaş, hayatın hakkını vermeyi tüm unsurlarıyla ele aldığı son kitabında ‘’İlişkiler işle ilgili, ailevi, romantik veya platonik olarak insanlarda olumlu duyguları harekete geçirir. İlişki içinde olmak, insanlara değer vermektir’’ diyor. Ve ekliyor:’’ İnsanlar olumlu duyguları iyi ve kötü zamanlarda ilişkileri aracılığıyla yaşar ve yaşatır. Hayatta birçok güzel ve unutulmaz yaşantı başka insanların varlığında gerçekleşir.’’ O zaman ben de diyorum ki ilişkiyi yönetmek ve bu güzel anların sorumluluğunun taraflarca taşınabilir olduğunu kabul etmek gerekir. Başka insanların varlığında gerçekleşen güzel ve unutulmaz anlar varsa orada bilerek ya da bilmeyerek iyi yönetilmiş bir ilişki de vardır.

İnsan kaynağı, nitelikli iş gücü ve verimlilik için doğru görev dağılımıyla ekip oluşturmanın ve bu ekiple çözüm üretmenin pek de yazıldığı kadar kolay olmadığının Citipr ve pr sektörü olarak farkında olduğumuz bir dönemdeyiz. İş yaşamında sağlıklı bir iletişim ortamı yaratmak ve mutluluk veren ilişkiler geliştirebilmek, eskisinden çok daha fazla çaba gerektiriyor. Özellikle Z kuşağı olarak tanımlanan, perdesinin arkasında, kuliste sırasını bekleyen oyuncuların “Hayatın hakkını vermek” yaklaşımının doğru şifrelerine ulaşması hayli güç. Kariyer yolculuğunun henüz başında olanlar, iletişim becerilerini geliştirmeden nasıl verecekler hayatın hakkını?

Tıpkı maraton koşanlar gibi iletişim becerilerinin gelişmesi için iyi bir idman yapmak gerekir. 42 kilometreyi aşan bir parkuru idman yapmadan sağlıklı bir şekilde bitirmek ne kadar güçse, iletişim idmanı yapmayanlar için beceri kazanmak da hayli zor. Bu becerilerinin gelişmesi için düzenli idman programıyla iletişim kaslarının gelişmesi şart! Deneyim kazanmak için yola çıkmadan, kasların çalışması zor.

Pandemi koşulları, uzaktan eğitim, uzaktan çalışma modeli ve bunlarla birlikte geleceğe dair umutsuzluk, son 2 senedir hayatımızı kuşattı. Küresel salgın, herkes gibi Citipr ve pr sektörünü de hayatın yeni oyuncularının büyük çoğunluğunu, kırmızı kiremitlerin altında keşfedilmeyi bekleyen insanlara dönüştürdü. Zaman zaman görüşmeler yaptığımız iletişim fakültelerinden yeni mezun adaylarda hayatın hakkını verecek bilgi var, ama çoğunda cesaret ve motivasyon eksik! Bu eksiklik iletişim, ilişki kurma ve yönetme becerisi kazanamama olarak kendini gösteriyor. Kapanmanın, diğer insanlardan uzaklaşmanın, yakınlarımızla bile aramıza mesafe koymanın hepimizin üzerinde iletişim odaklı olumsuz etkisi olduğu bir gerçek. Citipr ve pr sektörü olarak kariyer yaşamında sahaya hiç çıkmamış ya da koşullar dolayısıyla içine kapanmış, yerinde saymış, idmansız bir kitle ile karşı karşıyayız. Üzerinde önemle durduğum bu değerli insan kaynağının öncelikle kendileri için hayata katacakları çok şey var. Çözüm kendilerinde. Citipr ve pr sektörü olarak kendi motivasyon faktörlerini ve kaynaklarını kısa bir keşif yolculuğuna çıkıp hızlıca harekete geçirmeleri gerektiğine inanıyoruz. Her gün kendini ve çevresini keşfeden ve her yeni durum için çözüm üretmek üzere yeni iletişim yöntemleri aramaya çalışan Citipr ve pr profesyoneli olarak naçizane, kendilerini ‘’Hayatın hakkını vermeye’’ davet ediyorum.

 

* Prof. Dr. Acar Baltaş, Hayatın Hakkını Vermek, Aralık 2020, Doğan Kitap                           

31 Ağustos 2021 Salı

“BAŞKANIN MESAJI”

 

Kariyer hayatım boyunca sayısız girişimci, başkan, lider, CEO, kurum yöneticisi üst düzey yönetici kimliğine sahip, aynı zamanda hem kurucu hem de şirketinin genel müdürü olan çoğunu başarılı bulduğum, takdir ettiğim isimlerle çalışma şansım oldu. Aralarında başarısız olanlar da vardı. Başkalarının başarılı bulup benim kendimce başarısız bulduklarım da oldu. Sevilenler olduğu kadar ekibi tarafından pek takdir edilmeyen, iletişim gücü zayıf yöneticilere de rastladım. Onları, bazen uzun bazen de kısa süreli çalışma ortamında yakından gözlemleme şansım oldu. Bazılarından önemli ve verimli olacağını düşündüğüm özelliklerini aldım kullandım, hala da kullanıyorum. Bazılarını içimden kınadım, eleştirdim. “Günün birinde çalışma arkadaşlarıma ya da ekibimden herhangi birine bu şekilde davranmayacağım” dediğim davranışları aklıma yazdım, unutmamaya çalıştım. Bu hem olumlu hem de olumsuz nice özellikleri izlerken, onlardan çok şey öğrendim. Bu nedenle bende iz bırakan herkese müteşekkirim. Yani varlıklarına teşekkür ediyorum. Bildiklerim; işime ve bana katkı sağlayan birer unsura dönüşüyorsa bu başta ailem, eğitim yaşamım, mizacım ve aynı zamanda tecrübelerim ve bu tecrübelerimi yaşarken bana eşlik eden o nadide insanlar sayesinde oluştu.

 

Kariyer yolculuğumdan elde ettiğim deneyimle özellikle yönetim kademesinde yer alan isimlerin; geçmişte adanmışçasına çalışmış, hala tutku ile çalışıyor olmaları ve tutkularının başlıca ortak özellikleri olduğunu söyleyebilirim. Aslında bu noktadan sonra yazarken ben -di’li geçmiş zamanı şimdiki zamana çeviriyorum. Zira kendi ajansımı yönetip aktif olarak tüm markalarımız için iletişim danışmanlığı işimizi yürütürken -halkla ilişkiler doğrudan yönetimin fonksiyonlarından biri olduğu için- hali hazırda başarılı kurucu ve lider yöneticileri gözlemlemeye devam ediyorum. Hala şanslıyım, şanslı olduğum gibi onlarla kendimi geliştirmeye de devam ediyorum.

 

Yöneticinin ekip ve toplum içindeki neredeyse her sözü, her davranışı, kısacası her hali ekibi, çalışma arkadaşları, paydaşları, çözüm ortakları ve ürün ve hizmetleriyle hitap ettiği herkes için anlamlı mesajlar taşır. İletişim, insanın yaşamında kendiyle beraber getirdikleri ve davranışlarıyla başlarken hitabı ve kelimeleriyle devam eder ve sürer. Tutum ve davranışları, geçmişin izleri liderin vizyonunu bugüne taşırken o an ağzından çıkanları ve davranışlarını ya destekler ya da kişilerin gözünde sınava tabi tutar. Güvenilir bir lider güven vermeye ve iletişimin gücüyle motivasyonu sağlamaya önce en yakınlarından başlar. Geçmişinde biriktirdiği olumlu bir etki varsa çok önde, çok güçlü başlar. Buna kazanılmış itibar da diyebiliriz. Kendi itibarı, markanın itibarını destekler. Ekibi motive eder, her sürecine güç katar. Geçmişi, gelecek vizyonu ve davranış tarzıyla bugün tanımlanan 5. sevile liderlik sınıfına girebilmesi için vereceği mesajlar, altın anahtar işlevi görür. Liderin, başkanın, CEO’nun, yöneticinin tevazulu olabilme, geleceğin liderlerini yetiştirme amaçlı eğitme ve yönlendirme seviyesine yükselebilmesi için ana mesajları ve alt kırılımlarıyla birlikte tüm mesajlarını ve bunların oluşma süreçlerini yönetmesi gerekir.

 

 

Bir kurum sözcüsü mesajını, profesyonel PR ajansı ve tüm ekibiyle çalışırken bile önce kendi tortusu, getirdikleri ve hikayesiyle belirler. Ajans ya da iletişim danışmanı hizmet verirken kurucu ya da yöneticinin başarı öyküsü, markanın ürün ve hizmetlerinin kıymeti, katkıları, özellikleri gibi konular ekseninde elbette içerik ve mesaj belirler, teknik düzenlemeleri yapar. Ama kurucu ya da yöneticinin imzasıyla o mesajlar güçlenir ve etkili hale gelir. Ham hikâye liderden gelir. O hikâye yoksa eğer başkaları tarafından uydurulamaz, yazılamaz. Lider olmayı başaramamış biri söylemlerle, yazılan mesajlarla lider haline getirilemez. Getirilse bile-tarihte bunun örnekleri var- kısa sürer. Sürdürülemez. Asırlık çınarlara dönüşmüş şirketlerin kurucu ve yöneticileri hikayelerini en başta kendileri yaratan, bu hikâyeyi yaşarken ve birlikte üretirken önce insana odaklanan, duygulara ulaşmayı bilen kişilerdir. İnsanlar için ne söylendiğinden çok nasıl söylendiği önemlidir ilkesiyle neyi, kime, nasıl söylediğini bilen kişilerdir. Yönetici ancak bu şekilde algıyı yönetebilir. Çünkü iletişimi yönetmek, algıyı yönetmektir. İletişimi yönetmek, davranış biçimleri oluşturmak ve iş hedeflerine ulaşmak için en güçlü araçtır. Şirketlerin ve yöneticilerin yaşadıkları itibar sorunları, çoğunlukla kurumların ve kurum sözcülerinin kendilerini yeterince ifade edememeleri, iletişim sürecini gerektiği gibi yönetememelerinden kaynaklanmaktadır. Kurum sözcüsü, mesajını oluştururken gerçek bir hikâyeden yola çıkmalıdır. Bu hikâyenin üzerine inşa ettiği mesajlarında insanın kattığı değer tanımlanmalı ve bu değerin her zaman korunduğu belirtilmelidir. Bütün bunlarla birlikte ürettiğinin diğerlerinden farkı vurgulanmalı, sadece doğrularla ve son derece yalın bir anlatım diliyle kamuoyuna aktarmalıdır. Bu mesajlar çerçevesinde; üretici kimliğinin yanı sıra duygulara da hitap eden, toplumsal fayda gözeten, çevreyi ve yeryüzündeki tüm canlıları koruyarak geleceğe kalıcı izler bırakmayı misyon edinen bir kimlik oluşturulmalıdır.

 

Geçmişe dönüp baktığınızda bunu tek başına yapabilen liderlere rastlayabilirsiniz. Ancak bugünün koşullarında, bunun bir ekip oluşturulmadan yapılması oldukça zor görünüyor. Kurum sözcüsünün iletişim sürecini başarıyla yürütebilmesinin yolu, bu işi profesyonellere bırakmaktan geçiyor. İletişim sürecinin en kritik noktalarından birini oluşturan “Başkanın mesajı”, en az lider kadar kurumun ve markanın itibarını destekliyor. Siz de kurumunuzun, markanızın ya da şirketinizin varlığını, geleceğe doğru mesajlarla taşımak isterseniz biz buradayız. Gelin birlikte en doğru mesajlarınızı oluşturarak iletişim sürecinizi güvenceye alalım.

20 Mayıs 2021 Perşembe

Hakikatin önemsizleştirilmesi ve gerçeğin değeri

 Gelişim sürecinde ilhamını kültürden, sanattan ve iyi iletişim kuran yöneticilerin kişisel deneyimlerden alan markalar bir de dönemin ruhundan sıyrılıp iletişim süreçlerini güvenle ve sadece gerçekler üzerine kurarlarsa farklılaşıp, anlam yaratmaları eskisinden de kolay oluyor. Algı yaratma sürecinde biri bin değil yüz göstermeye çalışmak dahi markanızın iletişim sürecine zarar veriyor. Profesyonel PR sürecinde de gerçeklere dokunmamak, hatta onları özenle korumak gerekiyor. Günümüzde olduğu gibi hakikat önemsizleştirilirse siyasi liderlerin söylemlerinin hakikatle bir ilişkisi olmasının önemini yitirmesi gibi markaların da verdikleri mesajlar maalesef önemini, değerini yitiriyor.

 

Liderlik sırlarını okurken Mustafa Kemal Atatürk’ün tam da bu yazımın konusu olan gerçeğin değeri ve korunmasıyla ilgili tutumunu anlatan bir anısına rastladım. Sizlerle de paylaşmak istiyorum.

 

‘’Savaştan yıllar sonra bir ressam, Mustafa Kemal’e Sakarya Savaşı’nı gösteren bir tablo hediye etti. Kendisi, ön planda yağız bir savaş hayvanına binmiş olarak görünüyordu. Ressam tebrik beklerken, birdenbire Mustafa Kemal’in ‘bu tabloyu kimseye göstermeyin’ demesi üzerine şaşırıp kaldı. Kimse ne söyleyeceğini bilemiyordu. Mustafa Kemal açıkladı: Bu savaşa katılmış olan herkes bilir ki, hayvanlarımız bir deri, bir kemikten ibaretti. Bizim de onlardan arta kalır bir yerimiz yoktu. Hepimiz iskelet halindeydik. Atları da savaşçıları da böyle güçlü kuvvetli göstermekle Sakarya’nın değerini küçültmüş oluyorsunuz’’ dedi.* Bu satırlar Adnan Nur Baykal’ın Hümanist Kitap’tan çıkan Mustafa Kemal Atatürk’ün Liderlik Sırları adlı kitabından. Atatürk’ün hakikatin değerini anlatan bu tutumu üzerine yorum yapmaya gerek yok.

 

Dönelim günümüze ve yazıya konu olan kavrama… Birçok kaynakta hakikatin önemsizleşmesi döneminin Trump’ın ABD Başkanı seçilmesi ve İngiltere’nin AB’den çıkması ile birlikte başladığı vurgulanıyor.  Bu yeni dönemde olgular bir kenara bırakıldı, duygular kışkırtıldı. Hatta Trump kampanyasını ve seçimini tanımlayan kavram Post-truth yılın kelimesi oldu. Post-truth’un hakikat / doğru ötesi, gerçek ötesi, gerçeğin değersizleştirilmesi, hakikatin önemsizleştirilmesi olarak birçok tanımı yapılmış. Bir konuda kamuoyunu oluştururken, nesnel hakikatin daha az etkili olup, kusurlu mantıksal kurgular üretip bir de bunların izlenim, duygu ve algıların önde tutulması. Herkesin öznel gerçeği devreye girer ve istenildiği gibi sunulursa hakikatin önemsizleşmesi de kaçınılmaz olur. Oysa gerçek bizzat görülen, deneyimlenen, ölçülen, kayıt edilebilen, görüntülenen, bariz hakiki ve dolayısıyla da doğru olandır. ‘’Hakikatin önemsizleşmesi, yalan söylemekle eş anlamlı değildir. (Zarzalejos, 2017,s.11)  Yalanı bolca içerir ve ondan çokça yararlanır fakat, yalandan başka ve yeni bir şeydir. Yeni olan, siyasetçilerin yalanları ya da yalancılıkları değil kitlelerin buna verdiği tepkidir. (d’Ancona, 2017, s. 26) ‘’  Yalanın Siyaseti kitabında Yalın Alpay ise siyasi iletişim açısından böyle tanımlıyor gerçeğin değersizleştirilmesini.

 

Algıyı yönetmek iletişimi yönetmektir. Her tür iletişimde algı süreci inşa edilirken tüketicinin motive edilebilmesi ve onunla duygusal iletişim kurulabilmesi için en başta güven inşa edilmesi gerekir. İletişim algı yönetimi ile davranış biçimleri oluşturmak ve hedeflere ulaşmak için bir araçtır ve temelinde dürüstlük ve güven olmalıdır. Seslenilen kitlenin kültürü, değerleri ve tutumları göz önünde bulundurularak marka için bir strateji belirlenirken temeller gerçek ötesi söylemlerin üzerine oturtulursa, kitlelerin ikna edilmesi için nesnel verilerin kullanılması yerine duyguların coşturulması yoluna başvurulması ve bunun karşıdaki kitle tarafından kabul edilmesi gerçeklere değil algılara dayalı sahte bir evren üretir. Örnekleri Yalın Alpay Yalanın Siyaseti, 2018 adlı kitabında şöyle özetleyerek devam etmiş; ’’ Olgusal verileri dikkate almadan, doğrudan duygulara hitap eden görsel hileler, geleneksel ve sosyal medya aracılığıyla dolaşıma sokulmaktadır. Bunlar kışkırtıcı görseller taşıyan afişler, üzerlerinde propaganda amaçlı kasti oynamalar ve çarpıtmalar yapılmış, bağlamlarından kopartılmış fotoğraflar (bir mitingi daha kalabalık ya da daha tenha göstermek, başka bir ülkede yapılmış bir gösteriyi kendi ülkesinde yapılmış gibi sunmak, görseli temsil ettiğinden bambaşka bir temsiliyet çerçevesinde kullanmak gibi, televizyonlarda ya da sosyal medyada oynatılan tümüyle taraflı videolar gibi araçlar.’’ İletişim temellerinin sağlam atılabilmesi için, farklılaşarak anlam yaratabilmek için gerçeğin değerini bilmek ve onu korumak kurumun ve kişilerin öncelikli hedefi olmalı. Böylece kurumun çıkarları değil toplumun çıkarları en başta o gün, o dönem için, kurumun itibarı ise sonsuza dek korunmuş olur.

 

 

*Atatürk Denizinden Damlalar, Derleyen: Behçet  Kemal Çağlar, sayfa 193

7 Mart 2021 Pazar

İLETİŞİM SAHNESİNİN YENİ OYUNCULARI AKTİVİST CEO’LAR

 

Dünyanın olduğu gibi özellikle biz iletişimcilerinde gözü kendilerini markaları nezdinde “aktivist CEO” olarak tanımlayan lider ve yöneticilere odaklandı. Şu an okumakta olduğunuz yazıda geçmişe dönerek İstanboolTodayDergisi Ekim 2019 sayısında yer alan ‘’Markaların Zarif Yaka Çiçeği; Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projeleri ve Dönüşen Dünya’’ başlıklı yazımda kısaca şu görüşe yer vermiştim: “Çok yakın gelecekte ‘Yararlılık İlkesi’’ni ürün ya da hizmetlerinin varoluş nedeni olarak benimseyen önce uluslararası markaları ve girişimcileri sahnede göreceğiz. Dünyanın gözünün üzerinde olduğu sorunları görmezden gelmeden bu sorunlara çare arayan, çözüme katkı sağlayarak üreten ve bunun için adeta yarışacak organizasyonlar artacak. Dijital çağ ile oluşan bu yeni düzen, ürün ya da hizmet üreten herkesin dünyayı, toplumları, çevreyi ve geleceği öngörerek koruyan, bütünün yararına organizasyonlar kurmasını ve üretmesini zorunlu kılacak. Hem yılların markalarının hem de yeni girişimcilerin yöneticilerinin bu perspektiften bakmaları rekabet ortamında kalıcı olmalarını, öne geçmelerini ve hatta global üreticiler arasına girmelerini sağlayacak. Kısacası yararlılık ilkesini benimseyerek üreten, markası için statik değil dinamik yenilenme süreci inşa edebilen, bugünün teknolojisini dünya standartlarında kullanıp yakın ve uzak gelecektekini öngörerek adapte olabilecek yetkinliklerini geliştirebilen ve yönetim fonksiyonlarından biri olan halkla ilişkiler faaliyetleri kapsamındabu çalışmaları kamuoyu ile cesurca paylaşabilen liderler ve girişimleri yeni dönemin markaları olacak. Dünya üretse de tüketse de onu koruyanların olacak.’’

 DÜNYANIN SORUNLARINI PAYLAŞTILAR

Çok geçmedi dünya ansızın, yeni tanıştığı bir virüs fırtınasıyla hızlı bir dönüşüme girdi. Ve pandemiden 6 ay kadar önce bu köşede yazdığım gibi bugünün dünyasında bir taraftan üretirken bir taraftan da dünya ve sorunları için çözüm üreten CEO’lar dikkat çekerek üretenler sahnesinde yerlerini aldılar. Hem de fısıldayarak değil, yüksek sesle alanlarını, projelerini duyurarak ve kendilerini ‘’Aktivist CEO’lar’’ olarak tanımlayarak… Elon Musk yenilenebilir enerji, Bill Gates global yoksulluk, Doug McMillon Walmart çevresel problemler, Warren Buffett gelir eşitsizliği, Edward Stack Dick silahlanma karşıtlığı, Brian Cornell LGBTIQ hakları alanlarında çözüm ürettiklerini ilan ederek adeta dünyanın sorunlarını paylaştılar.

Tamer Yakut’un T24’te 21 Şubat’ta yer alan yazısında Salesforce'un CEO'su Marc Benioff’un Wall Street Journal gazetesindeki analizine yer verilmiş. Analizine, "İki farklı CEO tipinin varlığına ikna oldum" sözleri ile başlayan Benioff, iki farklı grubu  şöyle çerçevelemiş. "Birinci grupta dünyanın görünümünü geliştirmeye kendini adayanlar yer alıyor. İkinci grupta ise hiçbir sorumluluk hissetmeyenler, sadece hissedarların menfaatlerine odaklananlar var. Geçmiş yıllarda CEO ve patronların önemli bölümünün ikinci grupta yer aldığına tanıklık ettim. Bu tipte yer alan liderlerin politikayla bütün ilgileri lobi şirketleri kiralamak, politikacıları etkilemeye çalışmak ve vergi konularında etkin olabilmekti. Hissedarlarına gösterdikleri ilgiyi çalışanlarına, topluma ve dünyaya göstermediler."

Ekonomist Milton Friedman’ın “Şirketlerin ana hedefi, karlarını maksimize etmektir’’ görüşünden, “Müşterilerin, çalışanların, tedarikçilerin ve toplumun da önceliklerini şirketlerinin hedefleri arasına koymak ve bunları gözetmek’’ boyutuna geçmek ve daha da önemlisi iletişim stratejilerinde bu alanı görünür olarak yerleştirerek ilerlemek, biz halkla ilişkiler profesyonellerini eskisinden de fazla heyecanlandırıyor.

Dünya ile birlikte bizde de durum hızlıca değişiyor. Duyarlı markaların yöneticileri kendi organizasyonlarında sürdürdükleri özellikle de sosyal değerlerin öne çıktığı, siyasi, ekonomik, toplumsal sorunlara karşı harekete geçen alan liderliğinin yükselişine bizi de tanık ediyorlar. Özel röportajlarında kendini ve ailesini aktivist olarak tanımlayan yöneticilere her geçen gün daha fazla tanık oluyoruz. Bu umut verici gelişme, iletişim dünyasına yeni ve güçlü oyuncular katıyor. Bundan böyle iletişim profesyonelleri markalar nezdinde kurum sözcülerinin etkin gücünü stratejilerinde daha güçlü yönetmek ve daha da etkili kullanmak zorunda kalacaklar. Çünkü aktivist CEO’lar sahnede daha fazla ışık isteyecekler. Dünya da onu koruyanlara bu aydınlığı cömertçe sunacak.

4 Mart 2021 Perşembe

KELİMELERİN GÜCÜNÜ SAVUNAN YARGIÇ

ABD'de 70 yılını hak mücadelesiyle geçiren feminist ikon ve 'eşitlik savaşçısı' yargıç Ruth Bader Ginsburg 18 Eylül 2020’de hayata veda etti.  Dokuz kişilik Yüksek Mahkeme'nin  kararlarında imzası bulunan, dokuz koltuktan birinin sahibi  Gingsburg kritik, çok büyük kararların yürürlüğe girmesini ve insanların kazanmadan kaybettikleri hakları geri alıp, yasa haline gelmesini sağladı.  Gingsburg 87 yıllık hayatının neredeyse 70 yılını hak mücadelesiyle geçirdi.  BBC’ye verdiği bir röportajında  başarısını mahkeme salonlarında azınlıkların sesini duyurma mücadelesi ve üstün hukuk bilgisinin yanısıra, kürsüde yaptığı savunma metinlerinin gücü, yazdığı itiraz dilekçelerinin netliğiyle kazandığını açıkça ifade etti. Bu gücü belki de Cornell Üniversite'sinde Avrupa Edebiyatı dersini aldığı Profesör Vladimir Nabakov sayesindeydi. Ginsburg röportajında yaptığı açıklamada kelimelerle doğru iletişimin gücünü, "Nabokov benim okuma şeklimi ve yazma yöntemimi değiştirdi. Kelimelerle resim çizilebileceğini ondan öğrendim. Doğru kelimeyi, doğru yerde, doğru sırada kullanmayı bana Nabakov öğretti. Bu bir düşünceyi değiştirmede inanılmaz bir fark yaratan bir yöntemdi" diye anlatıyordu.

Bir düşünceyi değiştirmede fark yaratabilmenin gücünü ancak kelimelerin gücünün ne denli önemli olduğunu kabul ederek anlayabiliriz. Farklı disiplinlerde başarılı olan isimlerin iletişimin gücüyle başardıklarını söylemlerinde vurgulamaları da bize her türlü başarıda iletişimin gücünün ne denli önemli olduğunu vurguluyor.  Pratikte iletişimin gücünden nasıl faydalanacağız? Bu yazıya sığdırabildiklerimizle birlikte bakalım. İnsanlar arasında ilişki güçlü bir iletişimle başlar.  Sylviane Herpin’in tanımladığı ilişkide dokuz ayrı kademe vardır. Başlangıçta bu dokuz ayrı kademeye bakmadan önce bizde  güzel bir söz var onu hatırlayalım. ‘’Boğaz dokuz boğumdur’’...  Bu söz diyor ki ‘’Bir sözü düşünüp taşınmadan, içimizden geçirmeden, kendi kendimize ölçüp tartmadan, doğuracağı sonuçları hesaplamadan, düzeltmeden söylememeliyiz. Ola ki istemediğimiz bir sözü ağzımızdan çıkarmış olabiliriz.’’ Ne tesadüf ki Sylviane Herpin’in de dokuz kademesi var ve şöyle sıralanıyor; Sizin düşündüğünüz, söylemek istediğiniz, söylediğinizi sandığınız, söylediğiniz, karşınızdakinin duymak istediği, duyduğu, karşınızdakinin anlamak istediği, anladığını sandığı, ve anladığı… Varın siz anlatın şimdi söylemek istediklerinizi…


Dili doğru kullanmak günlük hayatımızda olduğu gibi profesyonel hayatta ve bütün düşünme alanlarında doğru iletişimi kurmak adına çok önemli ve en başta geliyor. Bir cümlenin açık ve anlaşılır olması için öncelikle konuşulan dilin doğru kullanılması gerekir. Fakat dilin sadece kurallarına uymak yeterli olmaz. Aynı zamanda kavramların anlamca ifade etmek istediğimiz şeyi karşılaması gerekiyor. Aksi durumda iletişimle  doğru sonuca ulaşmak  mümkün olmuyor.  Çok okumak ve yazmak ifade gücümüzü geliştiriyor. TalentSmart tarafından bir milyondan fazla kişi üzerinde yapılan bir test, yüksek seviyelerde ve maaş kademelerinde olan kişilerin yüzde 90 civarında bir duygusal zekaya sahip olduğunu ortaya koyuyor. Bu insanlar beden dilinin önemini kavrayıp uygulayabilenler olarak dikkat çekiyor. Yanı sıra bede dilinin etkisi de işin içine giriyor.

İlişkide iyi bir yerde olmak keyif, mutluluk, huzur getirir. Bundan dolayı  iletişimin gücünü de kullanarak ilişkilerimizi yönetmek zorundayız. Şirketler de bunun üzerinde çok çalışıyorlar. İyi anlaşmış takımlar daha verimli, üretken oluyorlar.  Nerede olursa olsun iyi, güçlü ilişkinin içinde en başta güven var. Farklılıklara saygı göstermek, çeşitliliği hoş görmek ve bunun bir kazanç olduğunu bilmek var.  Yapıcı etkileşim, saygı, iyimserlik, aidiyet duygusu var. Güvenilir olmak sabıka yaratmamak, kötü iz bırakmamaktır. Bugün artık hepimiz davranışlarımızla kayıttayız. İnsanlar ve teknoloji ilişkimiz ve iletişimimiz esnasında sürekli kayıtta. Güvenden bahsediyorsak olağan dışı durumlarda dahi olmamız gereken yerde kalabilmek önemli, zira olaylar unutulur ama davranışlar ve bıraktığı iz kaydedilir, kolay unutulmaz. Bu yüzden güvenilirliği her koşul altında yerinde tutabilmek önemli. Açık, samimi, dürüst olmak da güveni besler. Yetkinlik ve şevkat de aynı şekilde kaliteli bir iletişimin kurulabilmesi için gereken güveni sağlıyor.  


2021 İLETİŞİM GÜCÜNÜZÜN PARLADIĞI VE YOLUNUZA IŞIK TUTTUĞU BİR YIL OLSUN


Peki iletişim gücümüzü hem sosyal hem de profesyonel hayatımıza olumlu yansıtacak ve başarıya ulaştıracak yaklaşımlara göz atalım: 

  1. Konuştuğumuz dili sözlü ve yazılı olarak doğru kullanmak, 
  2. Beden dilini doğru kullanmak,
  3. Güven vermek, 
  4. Farklılıkları kabul etmek ve değer olarak görmek, ötekileştirmemek, 
  5. Açık, samimi dürüst olmak, 
  6. Saygı duymak, yapıcı etkileşim 
  7. Şevkat dolu yaklaşmak, 
  8. Yetkinlik yani konumuzda yeterli olgunluğa ve bilgiye erişmiş olmak ve bunu yansıtabilmek, 
  9. İyi bir dinleyici olmak ve karşı tarafa beyaz bir sayfa olarak durabilmek,
  10. Gelişim alanlarımızı ve güçlü yanlarımızı bilmek  


2021 geçen zor seneden sonra hepimizin kendimizi yeni dünyaya uyarlama kapasitemizi keşfetmemizi sağladı. Yeni yıl iletişim gücünüzün parladığı ve yolunuza ışık tuttuğu bir yıl olsun…


Kaynaklar

* https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-54232626 



Yönetimin en değerli fonksiyonlarından biri "İLETİŞİM"

Yönetim biliminin en önemli fonksiyonlarından biri ürün ya da hizmetlerinizin hangi marka altında olursa olsun dış dünyayla ve iç müşteriler...