29 Ocak 2020 Çarşamba

MARKA OLDUĞUM İÇİN Mİ ÜRETİYORUM, ÜRETTİĞİM İÇİN Mİ MARKAYIM?




Birkaç yıl öncesine kadar markalaşmanın sadece  isim, logo ve patent almak gibi bir süreç olduğu algılanabiliyordu. Bugün marka olabilmenin sadece bunlardan ibaret olmadığının iyi bilindiği bir dönem yaşıyoruz.  Bu önemli bilgi artık kobiler ve daha küçük işletmelerin yöneticileri tarafından da gayet iyi biliniyor. Bu sonuca inanmak ve  gözlemlemek için fazla uzağa gitmeye gerek yok. Alın telefonunuzu elinize ve sosyal medyada insanları izleyin. Bireysel olarak bile marka olmayı başarabilmiş yeni dünya insanı diğerlerinin duygularını anlayarak onlara erişebildiğinde ve bir hikayesi olduğunda ‘’sürekli takipçi’’ sayısının arttığını da keşfetmiş durumda. Hatta bunun için sistemli çalışıyor ve sürekli stratejiler geliştiriyorlar. Profesyonel ekipler de çalışabiliyor bazıları için.
 Biz bu yazıda konuya ülke ekonomisine de doğrudan katkı sağlayan, tüm üretenler ve onların markaları düzeyinde bakmaya çalışalım. Çünkü markalaşmak ülke ekonomisi için de hayati önem arz ediyor. Ürettiğiniz hizmet ve ürünleri ortaya net bir biçimde koyabilmeniz, anlatabilmeniz, satabilmeniz sizin katma değer yaratabilmenize ve bu da,  ülke ekonomisine ihracat artışı olarak da katkıda bulunabilmenize yardımcı oluyor.  
Bu anlamda bilimsel gelişmelerin zihinlerde de kabul gördüğü ve yerini aldığı gerçeğine rağmen ülkemizde neden hala büyüme stratejisi olmadan yönetilen, gelecek planı profesyonelce tasarlanmadan gelişip büyümeye çalışan ve bundan dolayı da birbirinin aynı olan ya da yeterince farklılaşamadan üreten işletmeler mevcut ? Üstelik sayılarında da eksilme olmuyor?  Olsa duyacağız, gururlanacağız...
 Hatta çoğu zaman  marka olma şansını yakalayacakken kaybettiğini görüyoruz bazılarının. Bir kriter olarak dünya ekonomisini baz alırsak, bugün hala dünya markası olabilmeyi başaran ve akla gelen sadece birkaç Türk markası var. Aslında önemli bir neden özellikle hizmet sektörünün karşıladığı özellikle de markalaşma süreciyle ilgili işleri, ürettiği değerleri biz kendimiz el yordamıyla yapalım, kendi içimizde rakiplerden kopyalayarak çözelim yaklaşımıdır.
Bilimsel dayanağı olmayan, strateji oluşturmadan geliştirilen söylem ve hareket planları ancak kopyala- yapıştır etkisi yaratabiliyor.  Sadece bugünü ve belki sadece bir gün sonrasını planlayıp statükoyu korumaya çalışan, yarın ve gelecek için kalıcı etki bırakamayan ve işletmeyi kısa ya da uzun vadede zarara sokan ve en önemlisi de zaman kaybettiren bu yaklaşımlar elbette var olan işletme gücünü yansıtamıyor ve hatta olduğundan da zayıf gösteriyor. Profesyonelce üretilen ürün ve hizmetler amatör iletişim ve pazarlama yaklaşımlarıyla gölgeleniyor.  Markalaşamamanın nedenlerinden biri buyken bir diğeri de özgüvensiz işletmeler. Özgüven ancak kendinizi değerlendirme yeteneğiniz ve gücünüz olursa ve farklı düşünen insanlardan oluşmuş ekipler kurabilirseniz, eleştiriye açık olabilirseniz, dünyayı takip edip markanızı kıyaslama cesaretini gösterebilirseniz ve markanızı yani ürün ve hizmetleriniiz doğru anlatmayı başarabilirseniz gelişir.  Dışarıdan görebilen gözlerden de dinleyerek ve hak ettiği gibi  yansıtarak olabilir. 
Peki nasıl markalaşabiliriz?
Elbette iletişimin dinamikleri çerçevesinden bakarak cevaplayacağız.
·       Marka inşası ve iletişim stratejileri pazarlama içerikleri de dahil edilerek markaya ait söylem/söylemler geliştirmek. Ve bu söylemlerle en başta tüketicinin ihtiyaç ve duygularına hitap edebilmek.
·       Araştırma-Geliştirme faaliyetlerine önem veren, farklılaşmış, benzersiz  yeni ürün ve hizmetleri  ortaya çıkarabilen ve gerektiğinde bunları profesyonelce anlatabilen kurum sözcülerinin yer aldığı farklı düşünce ve yaklaşımdaki profesyonellerden oluşan ekipler kurmak. Farklı düşünen insanlardan oluşan ekipler yaratıcı fikirleri daha kolay ve sınırsızca geliştirirler.
·       Markanın ilk hedefi para kazanmak değil, fayda yaratmak, değer ortaya koymak ve tüketiciyi memnun etmek olmalıdır. Bu açıdan bakarsak geleceğin markaları üretirken dünya ve insanlığın geleceğini koruyan markalar olacaktır.
·       Marka yönetme mantığı günü kurtarmak fikri yerine kısa, orta ve uzun vadede şekillenecek olan pazarlama ve iletişim planını hazırlamak ve başta iç müşterilerimiz olan çalışan ekibe de benimsetebilmek. Markalaşma kısa vadede olabilecek bir şey değildir.
·       İstikrarlı, düzenli ve doğru yürütülen itibar yönetimi ve iletişim stratejisinin biriken etkisini markanız için bir yatırım olarak görmek ve bunu profesyonellerle dizayn etmek vizyon gerektirir. Bu vizyona sahip olmak içinse sektörünüzü ve dünyayı iyi takip etmek gerekir.
·       Markalaşmak kısa vadede sonuç verecek bir süreç değildir. Markalaşmak veya marka olabilmek için istikrar, itibarın tuğlaları, sabır ve iletişimin gücüyle hedefleri ve geleceği iyi anlatmak gerekir.
·      Pazarlama araştırma şirketlerinin yayınladığı, tüketicilerin eğilimlerini gösteren trend analizleri ve gerekirse kendi ürettiklerinizle ilgili araştırma yapmak gerekir. Sayıların gücüne inanmak ve güvenilir araştırma sonuçlarını hedef ve stratejilerde kullanmak ve işletme olarak  kendi üretim kapasitesini ve ciro bilgilerini duyurabilecek düzeye gelmek
·          Marka bilinirliği ve farkındalığını arttırmanın yollarını bilenlerle, profesyonellerle bulmak ve uygulamak. Marka inşası ve iletişim stratejilerini belirleyip, bunlarla ilgili aksiyon planlarını profesyonellerle oluşturmak.
·           Kamuoyunun ihtiyaç ve beklentilerini iyi okumak ve buna uygun dil geliştirip, güvenilir bir tonda söylem oluşturabilmek.
·         Hem işletme içinden, hem işletme dışından gelen fikirlere önem vermeliyiz. Çünkü günümüzde dünyaca bilinen markaların çoğuna baktığınızda daha önce kimsenin aklına gelmeyen ya da yapılabilir bulmadığı fikirler, yıllar sonra bu markaları oluşturan yenilikçi ürün ve hizmetler olarak karşımıza çıkmıştır.
·     Müşterilerin ihtiyaç ve beklentilerini, onlar fark edememiş bile olsa fark etmemiz ve ihtiyaçlarına uygun değerler yaratmamız gerekmektedir. Çünkü pazarlama farkında olunsun ya da olunmasın, ihtiyaçların tatminine yönelik değer üretimidir. Satış ise var olan ihtiyacı karşılar; bu hâliyle de talebi tüketir. Bugün dünya çapında bilinen markalara baktığınızda müşterilerini iyi incelediğini, müşterilerinin ihtiyaç ve beklentilerini müşterilerden daha iyi incelediklerini görüyoruz.
·         Eğer gerçekten global anlamda marka olmak istiyorsak, sadece iç pazarda olan faaliyetlerimiz yanında dış pazar faaliyetlerine de odaklanmamız gerekmektedir. Küresel olarak üretimi ve tüketimi mümkün olan ürünlerde dünya çapında rekabet fason üretimle değil, ne olduğunu bilen ve anlatabilen üretim ve yönetim metotlarıyla mümkün olabilir.

Yönetimin en değerli fonksiyonlarından biri "İLETİŞİM"

Yönetim biliminin en önemli fonksiyonlarından biri ürün ya da hizmetlerinizin hangi marka altında olursa olsun dış dünyayla ve iç müşteriler...